Sanat incelemelerinde, biçimci ve bağlamsal, içsel ve dışsal, hümanist ve bilimsel yaklaşımlar arasında ezeli bir bölünme vardır. Bu yazıda, “iki kültür” arasında bir diyalog tesis etmenin ve biçimci-bağlamsal bölünmesini aşmanın mümkün olduğunu göstermeyi deniyorum. Aslında, sanat tarihinin önde gelen araştırmacılarının hiçbir zaman salt biçimci ve içsel bir incelemeyle yetinmediğini; Hegel’in tarih felsefesi çerçevesinde, bir dönemin tinsel birliğini ya da Zeitgeist’ını tespit etmek için farklı sosyokültürel alanlar arasındaki benzeşimleri araştırdıklarını ve böylece incelemelerine bağlamsal ve tarihsel bir yönelim kazandırdıklarını açığa seriyorum. Aynı şekilde, sosyo-tarihsel inceleme kutbunun temsilcileri, söz gelimi Batı Marksizminin üyeleri, hiçbir şekilde sanatsal biçimi görmezden gelen ya da kendi dışındaki bir şeye indirgeyen dar görüşlü bağlamcılar olmamışlardır. Son olarak, sanat sosyolojisinin, yapı-faillik problematiği çerçevesinde geliştirdiği kavrayışla, başta biçimcilik- bağlamcılık bölünmesi olmak üzere sanat incelemelerindeki kimi müzmin açmazlara çare olabileceğini ileri sürüyorum. Sonuç olarak, başından beri bir yanlış anlamaya dayanan biçimci-bağlamsal bölünmesinin, beşeri ve sosyal bilimlerin geldiği noktada hiçbir teorik ve metodolojik dayanağının kalmadığı ortaya çıkmış oluyor.
Cite this article: Küçük, Ö. (2023). From the History of Art to the Sociology of Art: Overcoming the Divide Between Formalist and Contextual Approaches. Art and Interpretation, 41(1), 90–100